Çocukluğu Beslemek

Çevrene bir bak; nerede umarsızca ve acımasızca hükmeden, yersiz ve düzeysiz eleştiren, anlayıp dinlemeden yargılayan, çevresinin mutluluğundan rahatsız olan birileri varsa, o kişilerin mutlaka çocukluklarıyla ilgili sorunları vardır.

Buradaki sorunlardan kastım, yeterince oyuncağa sahip olamamak, iyi okullarda okuyamamak, her istediğini elde edememek değil.

Çünkü aslında bu saydıklarım sorun değil…

Asıl sorunlar bir çocuk olarak büyürken, güven ve sevgi duygularını yeterince besleyememekten kaynaklı kişilik problemleri.

Anneler, kimi zaman çocukları için her şeyin en iyisini istemekle o kadar meşgul oluyorlar ki, işin en vurucu kısmını gözden kaçırıyorlar; içten gösterilen ilgi ve keyifle adanmış zaman.

Koşulsuz güven ve sevginin oluşması için, çocuğuna gösterdiğin ilgide samimi olmalı ve ona ayırdığın zamanlardan önce kendin keyif almalısın.

Aksi halde ne olur?

Oynadığın oyunların bir an önce bitmesini bekler, bir gözün hep saatte zaman geçirirsin çocuğunla. Ve, evet, karşındaki henüz bir çocuk bile olsa bu gerçeği çok kolay fark eder ve incinir. Sana o an söyleyemez hissettiklerini ama o duygular bir yumru gibi oturur çocuğunun içine.

Tamam, modern dünyada çocuklarımızı oyalayacak her türlü teknolojiye, aktivite setlerine, oyuncağa sahibiz ama onları çocukların önüne koymakla, onları kullanarak çocuklarımızla birlikte vakit geçirmek arasında dağlar kadar fark var.

Ben demiyorum her oyunu, her aktiviteyi birlikte yap, çocuklar hiç yalnız başına oyun oynamasınlar. Çünkü şu da bir gerçek ki, çocuğun kendi kendine oyun kurup, oynaması da gelişimine oldukça katkı sağlıyor.

Fakat çocuğunla birlikte  olduğun zamanları, önce kendin keyif alarak geçir. O zaman göreceksin, zaman çok çabuk geçecek ve sen de içindeki çocukla yeniden karşılaşacaksın.

Kağan’la parka gittiğimizde mutlaka ben de salıncağa biner, son sürat sallanırım. Tamam itiraf ediyorum, bazı parklardaki salıncaklara sığmıyorum ama o zamanlarda da kendime göre bir şey mutlaka buluyorum.

Çünkü keyif alıyorum bundan.

Çünkü orada, çocuğumla parkta bulunma sebebim bir görevi yerine getirmek ya da sadece onu eğlendirmek değil.

Ben onunla parka gidiyorsam amaç birlikte eğlenmek. O zaman neden rol yapayım ki?

Dün mesela, Kağan büyük bir hevesle geldi yanıma ve “annee bacak desene” dedi. Dedim. hemen cevabı yapıştırdı “bacak – işte geldi kaçak”. Sonra bu diyalog  “kolay – bu büyük olay”, “gördüm – sana patik ördüm”, “dört- eteğini ört” şeklinde devam ederken, Kağan’ın nasıl keyifle eğlendiğini fark ettim ve içimden düşündüm o bu kadar eğleniyorsa ben de eğlenebilirim  diye ve ben de başladım “Kağan dokuz desene” ve sonrasında “dokuz – biz  bugün tokuz”, “bıdı – koca gıdı”, “bırbır – sensin gırgır” diyerek iyice anlamsızlaşarak devam eden bu tekerleme yarışına.  Ve biz bu şaçma ama eğlenceli oyunu en az yarım saat oynadık ve abartmıyorum çok eğlendik.

Hayır, hiç de bile!

Benim espri anlayışımda sorun yok, sadece yaşamı çocuğumla yaptığım saçmalıklara gülemeyecek kadar ciddi görmüyorum, hepsi bu.

Bana soruyor bazı arkadaşlarım “çocuklarla oynarken sıkılmıyor musun” diye, işte bu yazdıklarım onlara da cevabımdır. Niye sıkılayım ki?

Çocuk oyunu oynuyorsak, o zaman ben de içimdeki çocuğu dışarı çıkartıp oyuna giriyorum ve iddia ediyorum ki, bir çok zaman çocuklarımdan bile daha çok eğleniyorum oynadığımız oyunlarda.

Çocuğunu büyütürken, onun yediğine, içtiğine, giydiğine, nelerle oynadığına çok dikkat etiğini biliyorum çünkü her anne elinden gelenin en iyisini vermeye çalışır yavrusuna. Ama gözden kaçırmaman gereken çok önemli bir şey daha var ki, o da çocuğunun çocukluğunu beslemek.

Bunun için ise önce kendi içindeki çocuğu bir dürtmen gerekecek.