Çalışan Anne, Z Kuşağı Çocuğuna Karşı!

– Bırak artık elindeki o tableti…

– Whatsapp’ta mısın yine?

– Snapchat’i benim telefonuma yüklemişsin. Zırt pırt mesaj geliyor.

– Şimdi de bilgisayarda Minecraft mı oynuyorsun?

– Ne? You tube kanalın mı var? Kaç kişi takip ediyor, dedin…

– Sen ne zaman ödevlerini yapacaksın?

– Proje ödevini yazmaya üşendiğin için video olarak mı çektin? Montaj mı yaptın? Renderlamak da ne demek?

Annenin yukarıdaki şekilde monolog kurduğu, karşısındaki çocuk “hımmm.” “heee…” şeklinde cevap verdiği için diyalog kurmayı beceremediği, 2000 sonrası doğan çocuklara Z kuşağı çocuğu denir. İndigo ve kristal çocuklar olarak da adlandırılan bu kuşak, Milenyal olarak tanınan Y kuşağının bir sonraki jenerasyonudur. Sosyologların üzerlerindeki araştırmaları ve bu nesli tanıma çabaları sürmektedir.

Bu neslin annelerinin karnından oyun konsollarına ve sosyal medyaya bağlanıp, telefona hızlı mesaj yazmak için parmak egzersizi yaptıkları tahmin edilmektedir. Kendilerine özgü bir dilleri vardır. Yazı dilleri genellikle anlaşılmaz. Nokta, virgül pek kulllanmadıkları gibi, sesli harflerle de araları yoktur. Bb (bay bay), tmm (tamam), evt (evet), hyr (hayır) gibi kelimeleri sık sık cümle içinde geçirirler. 24 saatlerini teknoloji ile içiçe geçirebilirler.

Tabletten, telefona, telefondan, bilgisayara gezinti yapma becerileri vardır. Rüyalarında minecraft'ın yeni sürümünün çıktığını görürler. İlleride boyunlarının, çeneleri gövdelerine yapışacak şekilde evrim geçirme ihtimali de olasılıklar arasındadır.

İşin esprisi bir yana annelerin bu jenerasyonla işi çok zor. Hele çalışan annenin daha da zor. Kontrolü ele almak gerekiyor, devamlı odadan kafayı uzatıp ne yaptığına bakmak gerekiyor, bu devirde yasak ters teper ama bilgisayar, telefon, tablet gibi aletlerin kullanımına limit getirmek ve uyup uymadığını devamlı denetlemek gerekiyor. Geçen gün işteyken odalarına kamera taktırsam mı diye düşündüm. Bunu bebekken yapmamıştım. Bakıcıya güvenme yolunu tercih etmiş ve yıllar içinde soyulup soğana çevrilmiştim. Neyse bu ayrı bir konu… Ama gerçekten bebekken yapmadığım şeyi 12 yaşına geldiklerinde yapmak aklımdan geçti. Çünkü oğlum bana ödev yaptığını söyleyip, youtube takipçileri için video çekiyor olabilir. Ya da çekmeye hazırlandığı için tuvalette saçlarına şekil vermek ve en cool tarza bürünmekle meşgul olabilir. Çektiği video kanala çabuk yüklensin diye dua ediyor olması da mümkün.

Kitap okumak, doğayla içiçe olmak, spor yapmak (Allahtan bizimki futbol ve basketbola düşkün), sohbet etmek ne olacak peki? Bu jenerasyonun arkadaşlarıyla oynadığı oyun bile internet ağı üzerinden oluyor. Geçen gün bizim oğlanın en yakın arkadaşının sesini evde duydum. “Aaa ne zaman arkadaşın geldi?” diye sordum. “Netteeee…” diye bir cevap aldım.

Neyse çalışan annelerin bu jenerasyonla işi çok zor ama iletişimi doğru kurmak ve onları anlamaya çalışmak, aşırı derecede yasakçı olmamak, gerekiyorsa pedagog yardımı almak da yetişkinlikteki ilişkileri adına önemli.

Konu hakkında araştırma yaparken karşıma Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Klinik Psikolog Ayşegül Moral’in şu sözleri çıktı;

“Teknoloji ile bu kadar haşır neşir olan bir kitle tabii ki gündemi takip etme, dünyadan haberdar olma, bilgilerin en doğrusunu araştırma gibi pek çok beceriye de sahip oluyor. “Z kuşağı çocukları”, bilgiye rahatlıkla ulaşabildikleri gibi bu bilgiler arasında bağ kurabilmeyi de başarıyor. Fakat tüm bu bilgi ve araştırma becerilerine rağmen çok az bir kısım genç bunu gerektiği gibi kullanabiliyor. Genellikle çok uzun saatler teknoloji kullanan bu gençler yaşamın pek çok güzelliğinden mahrum kalıyor. Bu durumda teknolojiye olan ihtiyaç ve bağımlılığın yeniden tanımlanması gerekiyor. Kullanılan teknoloji bireylerin dünyasını değiştirdiği kadar, ülkelerin kültürleri üzerinde de büyük etkileri ve katkıları oluyor. Teknoloji ile birlikte başka kültürleri öğrenmek, farklı yaşantıların farkına varmak hatta o çok uzak bölgelerden kişilerle iletişime geçmek bile çok daha kolay bir hâl alıyor. Ancak elde edilen bilgilerin çokluğuyla başa çıkmak, onları sınıflayabilmek ve etkileşimlerini iyi kullanabilmek de ayrı bir beceri istiyor. Bu alanda çalışan annelerin çocuklarına yardımcı olmaları gerekiyor. Z kuşağındaki çocuklar için internetin yaşamlarına kattıkları bir araç olması; onların doğayla, aileleriyle ve arkadaşlarıyla olan ilişkilerini bozmaması gerekiyor. Ebeveynler çocuklarına bu noktada doğru bir rehberlik yaparak; gençlere teknolojinin sadece tüketimin değil, aslında üretimin de çok önemli bir parçası olduğu gerçeğini aşılaması gerekiyor. Böylelikle gençler teknolojiyi verimli kullanan, kendisine katma değer sağlayan, gerçek bilgiye sahip bir şekilde yetişiyor. Doğayla ilişkisi neredeyse sıfırlanmış, kişiler arası iletişimi sadece sanal hayatta gerçekleştirebilen, çoğunlukla bireysel düşünen bu gençlerin günümüz gerçekliğine çekilmesi, hayatta daha sağlam yere basan çocuklar olmalarına katkı sağlıyor.”

Benim bu görüşten anladığım, anne ve babanın çocuğuna rehberlik ederek olayın dezavantajlarını minimizeetmeye çalışması ve avantajlarına odaklanması gerekiyor. Çalışan anneler olarak belki eve kamera taktıramayız ama evde olduğumuz süreçte Z jenerasyonu çocuğumuzun teknolojiyi kullanma alışkanlığını faydaya çevirebilir, farklı aktivitelere yönlendirerek onu asosyal bir birey haline gelmekten kurtarabiliriz. Bir plan yapmasına yardımcı olarak ödevlerine ve derslerine da zaman ayırması gerektiğini, bunun öğrenci olarak sorumluluğu olduğunu ona hatırlatabiliriz.

Tüm çalışan annelere tavsiyem, bu durumu lütfen normalleştirmeyin, “bu devrin gerçeği” deyip geçmeyin, çocuğunuzun hayattan kopmasına seyirci kalmayın.

Tüm yazılar için buraya tıklayın.