Pırıl Ev Hanımı!

‘Alelacele alınmış, çok da şık olmayan karartma perdeleri ile karartılmış bir oda. Kucakta bir Pıtır. Görev bebeği emzirmek. Yanı başında pembe bir kutu. İçinde gerekli tüm ihtiyaçlar mevcut. Kutunun yanında bez, ıslak mendil, pişik kremi kombini. Arka fonda tintintin ninniler çalıyor. Ninnilerin 100. başa sarışı şerefine asfalyalar atıverecekken en sevilen ninni başlıyor. Yalnız bu çok hüzünlü, romantik, naif… Bebek uyuyor, anne onu izliyor… Başbaşalar! Sanki bu dünyada yalnızca onlar var!’

Pırıl; talihsiz kuşak kabul edilen 81 kuşağının bir ferdi. Lojmanlarda yaşanan, o dönemin her çocuğu gibi bolca sokak oyunu ile geçen, şahane bir çocukluk dönemi var. Çok güzel mahalle arkadaşları. Şanslı bir çocuk çünkü yaşadığı yerde 2 statü var. Kendi arkadaş çevresinin aileleri ile Pırıl’ın ailesinin statüsü aynı. Dolayısıyla herkes eşit şartlara sahip. Oyuncaklar, evler, eşyalar, sahip olunan herşey neredeyse aynı. Hava atılabilecek tek mevzu, seyre giden babanın getirdiği egzantirik eşya belki.

Gittiği ilk okulda sınıf 16 kişi! Lojman hayatından çıkıp da ‘ona göre’ normal bir okula gidip 54 kişilik sınıfta bulunca kendini, daha çok anlayacak ‘ilk’ okulunun kıymetini 😉 Okul dönemi ilk 8 yıl için kendine koyduğu hedef; daima ilk üç. Bu hedefe ulaşmadığı yıl: yok. Bunun yanında her dönem yakın arkadaşları olmuş, sosyal de bir tip. Mahalle arkadaşı, aile dostlarının çocukları, kuzenler, okul arkadaşları… Liste kabarık. Zaten 80 kuşağı, son mahalle arkadaşlıkları görmüş çocuklar kuşağıdır herhalde.

Kaba bir hesapla; 6 yıl aile ve sosyal yaşam, 5 yıl ilkokul, 3 yıl orta okul, 4 yıl süper lise (hahha süper lise vardı o zamanlar evet), 4 yıl üniversite, 10 yıl çalışma hayatı, bu süreye ek 4 yıllık Mutlu evlilik süresi.. Yaşanan 5 farklı şehir. Her birinde güzel dostluklar. Çalışılan kurumlar. Okul döneminde tiyatro, öğrenci grupları, ralli vs. Çalışma döneminde etkinlikler, koçluklar, her şeye en önden gitmeler filan. Okurken de, çalışırken de anlaşıldığı üzere ultra herşey dahil sosyal bir hayat!

Ve sonra bir gün, tamamen kendi isteğiyle, bu aşırı sosyal hayata bir es verir. Anne olacak, çocuğuna kendi bakacaktır Pırıl. Çok şükür ki ona son derece uyumlu bi Bebek olan Pıtır’ı doğar.

”Ne kadar zor olabilir ki? Bebek biraz büyür ve onu arabayı atıp gezer ki. Arkadaşlarıyla buluşur bebeğin uyku saatinde. Bebeği uyurken o kahvesini yudumlar. Pusetinde oturur bebeği, o da en sevdiği mağazalara girer, alışveriş yapar. Sosyal yaşamından neden geri kalsın ki? Arkadaşları gelir sık sık, o da arkadaşlarına gider. Çocuklu çocuksuz farketmez. Ailecek seyahatlere, tatillere giderler bol bol. Pazar günleri en sosyal günleri olur. ”

Bu yazılanlar gerçekçi geldi mi? Hele de ilk 1000 gün!

Kimse hamileyken size, hele de iş hayatını bırakacaksanız; şunları söylemez.
*Arkadaşlarla görüşmek mi? Tatlım hepsi çalışıyor!
*O çalışan arkadaşlarının sosyal medya hesaplarını takip etmeyi bırak. Sunum perdesini, kot giyilebilen cumaları filan özlemek de nerden çıktı?
*Tek başına avm? O Kocaman puset kabine girmiyor yalnız, denemeden alacaksan o ayrı 😉
*Pazar günü gezip tozacaksınız öyle mi? Senin bir pazarın varsa kocanın da evde ayaklarını uzatmak için bir pazarı var. Hadi buyur! Ayrıca pazar, market, alışveriş?
*Evden çıkman en az 1 buçuk saat, önünde belirtmeden geçmeyeyim!
*Bebek uyurken kendine vakit ayır, ayırabilirsen! Her gün 1 saat öğle uykusu uyuyan çocuk 3 saat uyusun, o zaman bile vaktini hiç bir şey yapamadan, ha uyandı ha uyanacak gerilimiyle geçirirsin 🙂
*Bu bebelerin beyinlerinin küçük bir noktasında Murphy çipi vardır. Bu çip sayesinde özel zamanları algılar ve huy değiştirirler. Örneğin salı günü evde mis gibi takıldınız diye Çarşamba günü gezmeye gitmeye niyet edersin, çocuk o gün çılgınlar gibi davranır. Tam uyku saatinde arkadaşınla sözleşirsin, bir yudum kahve içecek, azıcık gıybet yapacaksın ama nafile! Çocuk 1 yıldır uyuduğu saatte uyumaz, o kahvecinin şekerlerini ortaya saçar, koltuğa oturmayı reddeder, kucağında debelenmesinden arkadaşının yüzünü göremez aaaAaaAAy bu böyle olmayacak ben gidiyorum eve dersin. Son olarak araba koltuğuna koyarsın bebeyi, sen koltuğuna oturmadan uyumuş olur!
*Sonra bir de şu var… Neyse daha fazla iç karartmayayım!

Victoria Beckham gibi kucağında bebeğin, ayağında stiletto, daracık siyah elbise, fit vücuduyla gezineceğini, haftada bir ‘girls night outttt’ filan yapacağını hayal edecek kadar uçmasa da yine de sosyal kalacaktı Pırıl. Ama işte Hayaller, hayatlar 😉

‘Ev hanımlığıyla nasıl baş ettim’ kitabının yazarı da olmak isterdi belki ama baş edemedi çoğunlukla. Yazsa gerçekçi olmazdı.

Siyah dar elbise yerine, rahat emzirsin diye bol miktarda alınan önden düğmeli bluzlar doldurdu dolabı. Üstelik yıllarca giydiği 34-36 bedenler gitti, yerlerine 40 beden ciciler doluştu. Stiletto yerine, depara elverişli spor ayakkabılar.. Röfleli saçlar yerini orjinal koyu sarıya (tamam tamam açık kumraldı artık) bıraktı. Ve illaki doğal topuz. Ojelerin son kullanma tarihleri geçmiş, şişeleri içi 2 farklı ve biri taş olmuş sıvıyla dolmuştu artık. Bir umut salladı hepsini, hiç biri kıvam almadı 🙂

Annelik zamanın geçişini katiyen anlamadığınız tuhaf bir dönem. Doğurduktan sonra hamile hallerinizi, Bebek yürümeye başladığında onun kıvrık Bebek hallerini, konuşmaya başladığında agu zamanlarını filan hatırlamıyorsunuz. Her yeni dönemde bir önceki siliniyor. Bence bunun sebebi çok fazla yeni hatıra oluşması. Hafıza doluyor, öncekileri PCye filan atıp yeni yer açıyorsunuz, dönüp fotoğraflara bakmadan da hatırlayamıyorsunuz 🙂

Pırıl da böyle jet hızıyla geçen bu yeni döneme hızlı bir giriş yapmış ve hızını arttırarak devam ediyordu ki… Bazen gergin, mutsuz, hırçın hissetti kendini. Çok ilgi duyarak yaptığı yeni oyun keşifleri, internetten araştırma, sosyal medyada keşiflerini paylaşma gibi hallerde kendini iyi hissettiğini farketti. Sanki bi iş gibi. Faydalı biri oluyordu böylece. Bu duruma Pıtır zaten dünden razı. Her gün bol oyun, non stop eğlence. Neyse ki oyuncu bebe Pıtır, kısa zamanda oyun kurmayı da öğrenip yalnız başına da oynamaya başlamıştı. Fakaaaaat Pırılsız duramıyordu. İlla aynı evde, aynı odada olacaklardı. Pıtır bir arkadaşıyla görüşecek olsun, Pırıl’ı bir gerilim sarıyordu. Kıskançlık mı? Olabilir!

Ev hanımı bir anne ve bebeği, hiç ayrı kalmamış iseler, zamkla yapışmış gibi yaşarlar uzun süre. Bakıcı, büyükanne, yakın dost v filan yoksa bırakabilecek, anne bebeğiyle yüz göz olmaya mahkumdur. Pırıl bunun çaresini, Pıtır ile keyifli vakit geçirmeye çalışarak bulmuştur. Ama ya kendisi? Bu şartlar altında kendisine vakit ayırmak da derinlerde gizlenen sıkıntıya çare olmaz. Çare sosyalleşmektir! Hayatının büyük kısmını sosyal çevresi ile geçiren bir kişi, 7/24 evde ve bir Bebek’le geçirmeye başlıyorsa, asosyal yaşama da hazırlıklı olmalı galiba. Ya da belki ev hanımı arkadaşlar edinmelisiniz. Çocuklu olanlar çok daha makbul 😉

En sıkışılan bölüm hareketin olduğu ama konuşmanın olmadığı bölüm sanırım. Yani bir konuşsa Pıtır.. Belki iki lafın belini kıracaklar da bir miktar rahatlayacak her iki taraf da 🙂

Velhasıl kelam; sevgili ev hanımı anneler! Pırıl gibi siz de kendinizi suçlu hissediyormusunuz mutsuz olduğunuzda? Kaynağı bebeğiniz değil, seçiminiz. Kendi kararınız olması ya da zorunda kalmanız durumu değiştirmez. Artık hayatınız değişti. Siz de değiştiniz. Yeni sen çok güzel. Yeni sen bir anne. Ve hayat yine sizin. Şartları zorlayın. Nadiren bile olsa en yakın arkadaşınızla başbaşa bir kahve içip, son dedikoduları öğrenin. Yazın, okuyun, üretin. Ev işleri ve Bebek bakımından çok daha fazlası olduğunuzu unutmayın. Süper kahraman olabilirsiniz ama siz de etten, kemiktensiniz. Bazen omuzlar düşer, bazen yetemezsiniz, her şeyi mükemmel yapamazsınız! Bunları sadece sizin yaşadığınızı sanmanız da normal ama gerçek değil! Ve asla yalnız değilsiniz!
Gelecek bölüm; Pırıl tatile hazırlanıyor!
MED