24 Saat Yetmeyenler Kulübü

Bugün çok yakın arkadaş grubumuzdan oluşan mesaj grubuna şöyle bir soru geldi: “Hayatın içinde nasıl nefes alınır arkadaşlar?”

Soru beni omuzlarımdan şöyle bir tuttu, sarstı ve geriye bıraktı.

Arkadaşım, yoğun çalışıyor. Bakıcısı yok, çünkü yatılı bakıcı tutacak bir geliri yok.* “Her şeye koşturuyorum ama hiçbirini tam olarak yapamıyorum”, diyor.

Çocuğu ilkokula gidiyor. Eve geldiğinde annesini çok özlemiş olduğu için ona yapışıyor. Ödevlerinde yardım etmesini bekliyor. Gece uykusunda kalkıp annesinin yanına yatıp, sarılıyor.

Eşi ise evden çalışıyor ve karısının kendisine yeterince ilgi göstermemesinden şikayetçi. “Hep yorgunsun, hep suratsızsın, hep asabisin.” diye eleştiriyor onu. Hatta bu durumda gözünün başka kişilere kayabileceğinin normal olduğunu da ima ediyor. Arkadaşımın stresinin üzerine, eşini kaybetme korkusu da ekleniyor.

Diyor ki: “O da haklı. Benden başka kimsesi yok. Ama 7/24 çalışıyorum. Yorgunum. İstemesem de asabileşiyorum ve itici oluyorum.”

Alışveriş, yemek yapma, ortalık toplama gibi konularda bahsetmiyorum bile.

Soru tekrar geliyor: “Hayatın içinde nasıl nefes alınır arkadaşlar?”

Arkadaşım nefes alamıyor. Çünkü kendine ayıracak vakti yok. Yok. Kendine zaman ayırmayı bir lüks, günlük yapılacaklar listesinde bir madde  olarak görüyor.  Üstelik o maddeye bir türlü sıra gelmiyor. 24 saat ona yetmiyor. Yetmedikçe hayata dair kaygısı artıyor.

Bir diğer yakın arkadaşım psikolog Ahu Köseoğlu ise geçen günkü yazısında toplumun % 20’sinin kaygı bozukluğu yaşadığını, bu oranın ancak teşhis edilebilenler olduğunu belirtmiş ve eklemiş: “Kaygı bozukluğunun iş hayatına olan etkisinin farkında olan şirketler artık yalnızca insan kaynaklarına değil, psikolojik kaynaklara odaklanıyor. Şirket psikologlarıyla çalışıyor.”

Geçenlerde uykunun öneminden, uykunun iş performansına etkisi bilimsel olarak kanıtlandığı için iş yerlerine uyku odaları yapıldığından bahsetmiştik. Ahu sayesinde, iş yerlerinde psikolog odaları yapıldığını da öğrenmiş oldum. Bir de bunu dışarıdan destekleyen şirketler var. Çalışanlarının ruhsal sağlığını düşünen ve psikoloji merkezlerinden her çalışanı için paket programı alan kurumlar… Hepsini çok takdir ediyorum. Psikoloji merkezleri ya da şirket psikoloğu, danışana ilk yardım yapıyor, kaygıyı yönetiyor, verimliliği artırıyor ve sonra bir yol haritası çiziyor.

Hayat çok hızlı ilerliyor. “Hızlı” yeni “normal” oldu.

24 saat artık çalışan annelere yetmiyor. Kaldıramayacakları kadar yükün altına giriyorlar. Bu da kaygı, stres, asabiyet yaratıyor.

“Hayatta nasıl nefes alınır arkadaşlar?” sorusunu sorduruyor.

Şirketlerin bu konuda çalışanlarına özellikle çalışan annelere destek olması şart. Biz nefes alamazsak, kimse alamaz. O yüzden oksijen maskesini önce kendimize, sonra çocuğumuza, eşimize takmalıyız.

*: Bakıcı veya gündüz bakım evi aracılığı ile bakım sağlayan anneler ayda ortalama 849 TL. ödemektedir. Oysa bu hizmet için 400 TL. ayırabileceklerini belirtmişlerdir. (Danone Nutricia Çalışan Annenin 1000 Günü Araştırması)

İlgilenenler için Ahu Köseoğlu’nun  yazısının linki: https://ahukoseoglu.wordpress.com/2016/09/23/is-hayatinda-kaygi-sizin-sirket-psikologunuz-var-mi/

İş Hayatında Yükselen Değer Uyku, yazısının linki: http://mucizesende.com/is-hayatinda-yukselen-deger-uyku/