Tuvalet Eğitim Eğitimi

Minik bebeğiniz büyüdü ve kendini, vücudunu tanımaya başladı. Bir gün, vücudunda “boşaltım” gibi bir sistemin de var olduğunu farketti. Artık çişini veya kakasını yaparken işini son derece ciddiye alıyor. Olay esnasında eskisi gibi gamsızca gezinmek yerine, olduğu yerde duruyor. Hatta koltuğun arkası gibi tenha bir yer seçip, her defasında oraya gidiyor.

Büyük başarı! Gerçekten süper olay! Yani adeta bir milat.

Bu sinyalleri alan anne kişisinin beyninde, bir süre sonra bir ampul yanıveriyor. Bebeği hemen bezden ayırıp tuvalet eğitimi vermek gibi bir ampul… Çünkü süper zekalılık böyledir.

Ah! Ne büyük yanılgı oysa ki.

Çocuğun kendini henüz farketmiş olması, bir eğitim sürecine hazır olacağı anlamına gelmiyor ki. Ortalama bir buçuk yaş civarı tuvaletini yaptığını farkeden çocuğun, bir eğitime hazır olması iki buçuk, hatta bazen üç yaş dönemine kadar uzayabiliyor.

Tek sinyal bu değil yani. Mutlaka göz önünde bulundurulması gereken daha başka noktalar da var. Bebeğin bezi en az iki saat boyunca kuru kalabiliyor mu mesela? Boşaltım olayı belli bir rutine oturmuş mu mesela? Yani sabah şu saatte çişini yapar, öğle yemeğinden sonra başka bir şeyini yapar falan gibi.

Bakınız bunlar tecrübeyle sabit bilgilerdir. Ben ilk çocuğumda bu yanılgıya düştüğüm için söylüyorum. Ben diyorum, yandım diyorum, siz diyorum, yanmayın diyorum.

***

Biraz anlatayım.

Yiğit oğlum 15. ayına yaklaşırken, artık çiş yapabilen bir canlı formu olduğuna aydı ve sonraları, ihtiyaç anlarında evin ücra köşelerine kaçmaya başladı.

Bir süre gözlemledim, epey de güldüm. Len tabii ki çiş yapabiliyorsun! Hatta bu işte çok iyisin bile. Annen manyak olduğu için her gün nevresim değiştirmiyor yani. Çünkü bu işte cidden çok iyisin!

***

Bu gözlem sürecinde, bir de çevremdeki bilmiş teyze takımının tesiri altında kalmış olsam gerek… Şaka şaka, “olsam gerek” değil, katiyen tesir altında kaldım ve çocuğuma bezi bıraktırmaya karar verdim. 15 aylık bebeğe… Sadece ne yaptığını farkedebiliyor diye…

Ama yani ne bileyim, annem ve teyzelerim başta olmak üzere herkes bunu böyle yapmışsa ve bu eğitim bu ayda işliyorsa, neden ben harekete geçmeyeyim ki? Gerçi bizden bir önceki neslinki eğitimden ziyade travmaymış; ama neyse…

Hazır aylardan Ağustosken -çünkü bu işin ille de yaz mevsiminde yapılan bir iş olduğuna inanıyorum- başlayalım dedim. Birkaç tane alıştırma külodu ve bir de lazımlık alarak, ömrümüzün en talihsiz süreçlerinden birine giriş yaptık.

Azami bir hafta süreceğini öngördüğüm bu süreçte, evdeki tüm halıları da topladım. Ve nihayet başladık!

Konuyu çok yayıp “Oraya da çiş yaptı, buraya da kaka yaptı, bir kere sofradan kalkıp kustum.” gibi detaylara girmeyeceğim tabii ki. Onun yerine, “Evin her bir metrekaresi bu sancılı süreçten nasibini aldı.” diyerek naif bir özet geçeceğim. Çünkü leydilik böyledir.

***

İlk gün çok kötüydü; ama ilk gün zaten hep en kötüdür.

İkinci gün de çok kötüydü. Üçüncü gün sanırım bir kez tuvaleti denk getirebildik. Veya ben çocuğumu saatte yüz elli kez tuvalete tuttuğum için, onlardan birine denk gelmiş de olabilir.

Dördüncü gün neyime güvenmişim bilmem, kahveye çağıran yan komşuma gittim ahir ömrümde ilk kez. “Bir kahve içer gelirim ne olacak, zaten tuvalet eğiminde dördüncü günümüz… Tamam 1847282-1 gibi bir skorumuz olabilir; ama belki çişi gelince söyler Yiğit.” dedim. “Zaten evimiz şurası, altında da alıştırma külodu var.” falan da dedim ve gittim işte.

Biraz oturduk, bir kahve içtik.

O esnada Yiğit ve ‘komşu abi’ oyun oynuyordu. Bir ara balkona çıktılar. Döndüklerinde Yiğit, komşu abinin omuzlarındaydı. Ve komşu abinin açık gri renk tişörtünde, enseden başlayıp omuzlara, oradan da tüm gövdeye yayılan bir takım desenler hasıl olmaya başladı.

Umarım yeterince açıklayıcı olmuştur.

Yerin dibine girdim. Çocuğumu kaptığım gibi eve gittim ve hemen yıkayıp sıkı sıkı bezledim. Lazımlığı çöpe attım. Evi mıntıka temizliğinden geçirip halıları serdim. Ve bu mezvuyu üç beş sene açmamak üzere kapattım. Hatta istemiyorsa hiç yapmasın, aman banane.

Çünkü vaktinden önce yanan ampul kafamın içinde fena patladı.

***

Yiğit iki yaşını doldurduktan sonra, bezi daha uzun süre kuru kalmaya başladı. Hatta öğle uykuları boyunca hiç çiş yapmadı. Yine bir süre gözlemledim.

Durumu netlemek adına, dışarı çıkarken Yiğit’e ”Çişini yapma, eve dönünce yaparsın.” dedim ve eve döndüğümüzde cidden bezi kupkuruydu. Ve hemen tuvalete gitmek istediğini söyledi. Böyle yazınca çok da şeyolmuyo; ama aşşırı duygusal bir andı benim için.

Mevsimlerden kış da olsa, bezini çıkarıp alıştırma külodu giydirmesem de tuvalet eğitimine başladık. Ve birkaç gün içinde de en kolay şekilde alıştı gitti. Çünkü mantıklı olmak böyledir.

***

Eskiden bu işler nasıl oluyormuş, aklım almıyor. Yakarım, keserim gibi korkunç yaklaşımlar falan hangi noktaya kadar etki ediyormuş, cidden anlamıyorum. Çünkü bu iş kas kontrolüne bağlı bir iş. Yani nasıl ki vaktinden önce başlarını tutamıyorlar, emekleyemiyorlar ve yürüyemiyorlarsa; vaktinden önce çişlerini de tutamıyorlar işte! Bu kadar basit.

***

Ben, yanlış yaparak doğruyu bulma konusunda bir dünya markasıyım. Ama ikinci çocuğumda bu yanlışa düşmeyeceğim için de, mutluyum. Bu kez hiçbir süreci sabırsızlıkla falan da beklemiyorum zaten. Zamanı gelince her şey oluyor nasılsa.

Ama aah bu annelik!

Lazımlığın başında oturup ağlamak gibi bir olayın bile romantize edilebileceği yegane platform;

Ah bu annelik!

Ne kadar okursan oku; yaşadıkça öğrenilen,

Ah bu annelik!

Benim canım annelik!

***

-Ceylan Taş-