Çalışan Annelerin İşe Dönüşü

Çocuk bakım sorumlulukları nedeniyle işlerinden ayrılmış, sonrasında iş hayatına dönmüş ve dönmemiş annelerin bariyerlerini ve motivasyonlarını anlamaya çalışan bir araştırma yapıldı.

Bu kapsamda anne olduktan sonra işe dönmüş ve dönmemiş annelerle konuşuldu. Ek olarak bu annelerin eşleri ve çocuklarını da araştırmaya dahil edildi. Çünkü çalışan annelerin iş hayatıyla kurdukları ilişkide şirketler kadar aile çevrelerinin de etkisi olduğu görülüyor Araştırmanın sonuçları değerlendirildiğinde; kadınların uygun şartların oluşması halinde işe geri dönmek konusunda oldukça istekli olduğu, çalışan kadının kendisinin de eşinin de çocuklarının da “iyi ki” dediği görüldü.

Bu araştırmanın arka planı; çocuk bakım sorumlulukları nedeniyle çalışmayı bırakmış beyaz yakalı kadınları işe dönüş için cesaretlendirecek, halihazırda çalışan anneleri ise iş yaşamında kalmaya teşvik edecek ulusal bir sosyal sorumluluk kampanyası hazırlanıyor olmasıdır. Bu kampanyanın hazırlık sürecinde, annelerin işten ayrılma süreçlerini ve işe dönüş motivasyonlarını / bariyerlerini daha iyi anlamak ve kampanya konseptlerini ilgili hedef kitleler üzerinde test etmek üzere bir araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

ARAŞTIRMANIN AMAÇLARI

• Çocuk bakımı nedeniyle işi bırakmış kadınların işten ayrılma süreçlerini anlamak, işe dönüşle ilgili motivasyonlarını ve bariyerlerini tespit etmek, bu süreçteki beklentilerini ortaya koymak,

• Buradan hareketle, çalışan annelerin iş yaşamında yer almasını kolaylaştırıcı uygulama ve politikalara ilişkin toplumsal farkındalığı artırmaya yönelik kampanya fikirlerinin test edilmesidir.

Kadın ve erkeklerin bebek sahibi olduktan sonra kadının iş ve ev hayatı hakkındaki düşünceleri nelerdir? Bebek bakımı ile ilgili temel endişeleri, kadının annelik görevinin iş hayatının akışına nasıl yansıdığı ile ilgili fikirleri nelerdir? Kaygıları hangi boyuttadır? Beklentileri, sorunları nedir? Ne tür destekler beklerler? Bu araştırma, bu ve benzeri sorulara nicel ve nitel araştırma teknikleri kullanarak cevap verme hedefiyle yapılmıştır.

NİCEL ARAŞTIRMA

Bilgisayar destekli yüz yüze anket yöntemi ile toplam 422 anne ve 161 babayla görüşülmüştür. Görüşmeler 2017’de İstanbul, İzmir ve Ankara’da gerçekleştirilmiştir.

Görüşme yapılan anne ve babaların tamamı lise ve üzeri okullardan mezun beyaz yakalılardan oluşmaktadır.

NİTEL ARAŞTIRMA

Bebek sahibi olduktan sonra işi bırakmış ve dönmemiş ve işi bıraktıktan sonra geri dönmüş olan kadınların bariyer ve motivasyonlarını anlayabilmek maksadıyla toplamda 6 anneyle görüşülmüştür. Bunun yanı sıra, çalışan ya da çalışmayan bir annenin çocukta bıraktığı etkiyi ve çocukların bakış açısını anlayabilmek için, annesi çalışmış ve çalışmamış olan çocuk ve genç yetişkin ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir.

ÇOCUKTAN SONRA İŞİ BIRAKMA SÜRECİNE YAKLAŞIM

Kadınlar için çalışan anne olmak; özgüvenli, pozitif ve gelişmeye devam eden insanlar olmayı çağrıştırmaktadır. Aynı zamanda bu durumun çocuklarına hem ekonomik hem de sosyal gelişim açısından faydalı olduğunu düşünmektedirler.

Kadınlar için çalışan anne olmaya dair temel kişisel motivasyon çalışıyor olmanın getirdiği sosyal statü, ekonomik güçlenme ve çocuklarına daha iyi imkanlar sunabilmektir. Bunun yanında, çocuklarına başarılı bir örnek olabilmek için de çalışmanın önemli olduğunu düşünmektedirler.

İşe dönmüş annelerin %84’ü işinin getirdiği sosyal statü sayesinde kendini daha güçlü hissettiğini söylerken, işe dönmemiş annelerin %72’si çalıştığı dönemde kendini daha değerli hissettiğini belirtmiştir.

Ancak, çalışan anne olmanın fiziksel olduğu kadar psikolojik yükü de bulunmaktadır. Özellikle anne ve çocuğun birbirine duyduğu özlem ve çocuğun gündüz bakımının anne tarafından üstlenilmesi gerektiği düşüncesi, çalışan anne olmanın temel zorluklarından biri olarak ifade edilmiştir.

İş bırakma sürecinde asıl kararın kadınlara ait olduğu görülmektedir. Erkeklere ve aileye danışılıyor olsa da kadının kararını doğrudan değiştiren veya bir yöne zorlayan bir durum olmadığı anlaşılmaktadır.

Anneler işi bıraktıkları ilk dönemde bir rahatlama yaşadıklarını ifade etmektedirler. En önemlisi; hem çocuğa hem de kendilerine ayıracak bolca zamanları olduğunu düşünmeleridir. Fakat, belli bir noktadan sonra ev içindeki hayat döngüsünün yorucu olmaya başladığını düşünmektedirler.

Daha evvel çalışma hayatında olan ve planlı bir hayat yaşamaya alışık olan bu kadınlar, ev işleri içinde kaybolmakta, hayal ettikleri aktivitelerine çocuklarıyla ne eşleriyle ne de kendileriyle gerçekleştirebilmektedirler.

Bunun yanında, çocuklarıyla birlikte geçirdikleri zaman da hayal ettikleri gibi olmaktan çıkıyor. Ev işlerine ve günlük hayata adapte olurken çocukları zaten hep yanında olan anneler, çocuğa özel bir zaman ayırma konusunda istedikleri gibi davranamıyorlar. İşi bırakmış annelerin %60’ı çalışsa da kendine zaman ayıramadığını ve çalışmayı çok özlediğini ifade etmiştir.

ÇOCUKLARIN ANNENİN İŞ VE EV HAYATINA YAKLAŞIMI

Çalışan annelerin çocukları, başlarda annelerini daha fazla yanlarında istemektedir. Annesi işe gittiği için evle ve kendisiyle daha az ilgilenebildiğini düşünmektedir. Ancak hafta içi anneleri işten döndükten sonra farklı faaliyetler, hafta sonları da dışarda aktiviteler yapmaktadırlar.

Annesi çalışmayan çocuklara kıyasla toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığının annesi çalışan çocuklarda daha yüksek olduğu gözlemlenmektedir. Çalışan annelerin çocukları kadın ve erkek eşitliği fikrine daha yatkındırlar. Kadınların her işi yapabileceğini belirtmektedirler. Kızlar ilerde çalışmak istediklerini erkekler de eşlerinin çalışacağını söylemektedir. Kısacası anneler çocuklar için rol model olmaktadır.

Annesi çalışmayan çocuklar evde annelerini daha fazla görmekte ancak bu her zaman keyifli ve gelişim içeren aktivitelere zaman ayırmak anlamına gelmemektedir. “Anneler evde ne yapıyor?” sorusuna verilen cevaplar “bütün gün temizlik yaparlar, yemek yaparlar…” olmaktadır.

GENÇ YETİŞKİNLERİN ANNENİN İŞ VE EV HAYATINA YAKLAŞIMI

Genç yetişkinler yaşları küçükken annelerini yanlarında istediklerini itiraf etmektedir. Ancak büyüdükçe ve “akılları erdikçe” “annem iyi ki çalışmış” demektedir. Çocukluk dönemindeki tepki yerini büyük bir minnet duygusuna bırakmaktadır.

Çalışan anneler gençler için farklı açılardan çok öğretici olmaktadır. Gençlerin eşitlik algısı gelişmiş olmakla birlikte, iş yaşamına ilişkin farklı bir görgü ve bilgi birikiminden faydalanmaktadırlar.

Anne ve babalar; çalışan bir anne figürünün çocuklara eğitim hayatında başarılı olmak için bir motivasyon kaynağı olduğunu; ayrıca çocuklarda kadın-erkek eşitliğinin gelişmesine katkı sağladığını dile getirmektedir.

Daha da çarpıcı olan bir başka bulgu ise; anne-babalar, annesi çalışan çocukların okula gitme motivasyonunun çok daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Hem anne hem de babaların gözünde, çalışan annelerin çocukları kendi ayakları üzerinde durmayı erken yaşta öğrenen, kendine yeten, okula gitmeye daha hevesli bireyler olarak yetişmektedir. Dahası, gençler de bu konuda tamamen aynı şekilde düşünmektedir.

Eğitim hayatı boyunca annesinin maddi giderlerini karşıladığı ve annesinin en büyük cesaret kaynağı olduğu bir genç erkek şunu söylemektedir: “Annem olmasaydı ben bugünlere gelemezdim…”

Gelir düzeyi ve eğitim düzeyi daha yüksek olan ve siyaset bilimi okuyan genç bir kadın da şunu söylemektedir: “Derslerde, seminerlerde bazen toplumsal cinsiyet eşitliği tartışıyoruz ve kadınların ekonomiye katılmasının önemi konu oluyor, annemin bu açıdan bir örnek olması bana gurur veriyor, hoşuma gidiyor…”

Annesi çalışan gençlerin “birey olma” farkındalığını daha erken yaşadığı görülmektedir. Evde yalnız kalma, kendi yemeğini hazırlama onlar için çok normal. Annelerinin çalışmasının onları özgürleştirdiğini ve güçlendirdiğini söylemektedirler. Genç bir erkek eleştirel bir tonda şöyle diyor; “Yaşıtlarım arasında hala bir makarna yapıp karnını doyurmayı bilmeyenler var…”

Onlar için kadının çalışması çok “normal”. Kadınların çalışmadığı bir düzen düşünemiyorlar.

İŞE DÖNÜŞ SÜRECİ

Kadınların işe dönüş sürecinde onların bu kararına katkı sağlayan en önemli sebep çocuğa bakacak birinin olmasıdır. Bununla birlikte; bütçeye katkı sağlanmak, ailenin / eşin desteği ve anlayışlı bir işveren beklenmektedir. Çalışan annelerin büyük çoğunluğu haftalık ücretli doğum izninin tamamını kullanma eğiliminde. Ücretli doğum izni süresinin uzatılması annelerin en temel beklentilerinden olarak görülmektedir. Bu uygulama kadınların çocuk ile bağlarının devam etmesine, çocuk bakımını sürdürmelerine ve emzirmeye devam etmelerine imkân tanıyacağı için en çok kullanılmak istenen uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

2015 yılında yürütülen Çalışan Anneler Araştırması sonuçlarına göre, ebeveynler mevcut izin süresinin uzamasını isterken, yöneticiler haftalık sürenin aynı kalması gerektiğini düşünmektedir.

Kadınlar genel olarak doğum sonrası işe dönüşle ilgili endişe yaşamaktadır. Özel sektörde çalışan kadınlarda işe dönüş endişesinin kamuda çalışan hemcinslerine göre daha yaygın olduğu tespit edilmiştir. Bu endişenin uzun çalışma saatleri ile ilişkili olduğu düşünülebilir.

Yine araştırma sonuçları çalışan annelerin yarısının haftada en az 1 kere fazla mesai yaptığını göstermektedir. Doğumdan sonra haftanın belli gün ve saatlerinde evden çalışmanın annelerin çoğu için cazip olduğu görülmüştür.

İş yerlerinde ebeveynlere çocuk bakımı konusunda yardımcı olabilecek politika ve uygulamalar ne yazık ki çok kısıtlıdır. Bu noktada iş dünyasına büyük rol düşmektedir. Son araştırmalarla beraber iş dünyasının yanında çalışan annelerin çevrelerince desteklenmesinin büyük önem taşıdığı gözlemlenmektedir.

UZMAN GÖRÜŞÜ: ÇALIŞAN ANNE OLMAK

Yeni Bir Rol Olarak Annelik

Hazırlayan: Psikolojik Danışman Petek Halman

Anne olmak kadının hayatta sahip olduğu en önemli, aynı zamanda en karmaşık rollerden biridir. Dolayısıyla bu rol kadının hayatına girdiği andan itibaren, her şeyin önüne geçmektedir. Bir yandan yeni doğan bebekle bağ kurmaya çalışmak, bir yandan da halihazırda olan sorumlulukları sürdürme mücadelesi kadınlar için zor olmasına rağmen, kendilerini güçlü ve özel hissettiren tarafları ağır basmaktadır.

Kadınlar anne olduklarında özellikle de ilk yıllarda, önceliği çocuklarına vermektedirler. Bu eğilim belirli bir süre sonra dengelenmediğinde, zamanla annenin bütün hayatını kaplamakta ve kendisi için bir baskı unsuruna dönüşmektedir. Sonuç olarak annelik kadının hayatındaki rollerden biri olmanın ötesine geçerek, kendisini tanımladığı tek alan haline gelmektedir. Böyle zamanlarda pastadan en çok payı alan annelik rolü bile olsa, yine de tek rolün bu olmadığını kadınlar kendine hatırlatmalıdır. Yeni sorumlulukları üstlenme sürecinde kadının, annelik dışında farklı alanlardan da besleniyor olması önemli bir motivasyon kaynağıdır ve toplumsal ilişkilerde başarılı olan çalışan kadın, bu başarısını aile ortamına taşır.

Günümüzde ‘‘Çalışan Anne’’ Olmak Son yıllarda kadın istihdamındaki artış, farklı iş olanaklarının yaratılması ve kadınları destekleyen yasalar, annelerin çalışma hayatındaki rollerini sürdürmeleri konusunda cesaretlendirici olmuştur. Annenin çalışması, öz güveninin artmasına, eğitimini hayal ettiği bir kariyere dönüştürmesine, kişisel tatminin ve hayat doyumunun artmasına yardımcı olmaktadır. Kendine güvenen ve mutlu hisseden bir anne, çocuğuyla daha nitelikli ilişki kurduğu gibi ona da iyi bir rol model olacaktır.

Çalışan Annelerin Yaşadığı Zorluklar

Anneler işe geri dönmeye karar verirken onları en çok zorlayan konuların başında; çocuğa bakım verecek güvenilir birini bulmak gelir. Anneler çoğunlukla, çocuklarına kendileri bakmak istedikleri için işi bırakmaktadır. Çünkü onlara iyi bakım verebilecek, güvenilir birini bulmak kolay değildir. Bir yandan kreş imkanlarının yetersiz oluşu, iyi bir bakıcı bulmanın maddi manevi zorluğu, yakın akrabaların bakım vermeleri koşulunda ise ilişkilerde yaşanacak olası çatışmalar; annenin bebeğine bakmak için işten ayrılması durumunda ise ekonomik sorunlar ya da yeniden iş bulma sorunu, diğer yandan annenin kendi işi, annelik rolü, kadının çalışması ve bebeğin en iyi nerede bakılacağı ile ilgili inanç ve tutumları, söz konusu kararları etkilemektedir.

Kadına yüklenen rollerin ve beklentilerin yarattığı stresin çalışma hayatını zorlaştırması da diğer önemli konudur. Erkek sadece çalışan biri ve baba rolünü üstlenirken anneler ev işleri, çocuk bakımı, eş olarak sorumlulukları, iş hayatı gibi çeşitli rolleri benimsemek durumundadır. Erkeklerin sorumluluğunda olan konular zaman esnekliğine sahiptir. (Örneğin; çocuklarla aktivite yapmak, eve alınacak şeyler, alışveriş, fatura ödemeleri, tamir ve düzenleme işleri gibi.) Ancak kadınlar özelikle çocuk bakımıyla ilgili olan sorumlulukları üstlendikleri için, bunları belirli bir zamana yayma veya erteleme şansları yoktur. Dolayısıyla eve geldikten çocuğun uyku saatine kadar olan kısa bir zaman dilimine, çocuğunun hem fiziksel hem de ruhsal ihtiyaçlarına karşılık vermelidirler. Bu sıkışıklığın yarattığı baskı da anne ve çocuk etkileşiminin verimini azaltmaktadır. Annenin çalışması, çocuğun duygusal uyumunu ve zihinsel gelişimini olumsuz yönde etkilemediği gibi, çocukla yakın ilişki kurması açısından da engelleyici bir faktör olarak sayılmamaktadır. Bunun yerine, annenin olmadığı zamanlarda çocuğa bakım veren kişinin niteliğinin, önemli olduğunu vurgulamaktadır. Çocuğun bakım biçimi düzenli ve kaliteli ise annenin çalışıyor olması onun gelişimini olumsuz etkilememektedir.

Suçluluk Duygusu

Suçluluk duygusunun altında yatan temel sebep; annenin bebeğine yeterince iyi bakım verememe endişesidir. Ona hep daha çok vakit ayırma, birlikte daha güzel aktiviteler yapabilme, gelişimine daha iyi katkıda bulunabilme arzusu içindeyken; buralarda eksik kaldığını hissetmek de annenin yetersizlik duygusunu körükler. Özellikle günümüzde, medyanın hızlı ve kolay erişilebilir olması, diğer annelerin hayatlarını takip edebilmeyi kolaylaştırmakla beraber, kendi ve diğerleri arasında kıyaslamalara sebep olmaktadır. Bunun sonucunda, annelerin rekabet dürtüsü tetiklenmekte ve çocuklarının hiçbir şeyden eksik kalmamaları gerektiğine dair irrasyonel bir inanç geliştirerek, daha fazlasını yapmak için kendilerini zorladıkları görülmektedir.

Bu durum, anneleri telaşlandırdığı gibi “Çocuğum için yeterince şey yapamıyorum’’ düşüncesini ortaya çıkararak, kendilerini suçlu hissetmelerine sebep olmaktadır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, anne işe gitmekten dolayı kendini suçlu hissederse, çocuğun da annenin çalışmasıyla ilgili negatif bir algısı oluşuyor. Anne işini, çocuğuyla vakit geçirememesine sebep olarak veya bir zorunluluk gibi ortaya koydukça, çocuk için annesinin çalışması bir süre sonra sadece okula gidebilmek, oyuncak almak, para kazanmak için gidilmesi zorunlu ve onu ebeveyninden ayıran bir yere dönüşüyor. Bu durum ileriki yıllarda çocuğun okula gitmeyi reddetmesine kadar varan negatif sonuçları beraberinde getiriyor.

Suçluluk duygusunun yol açtığı sorunlardan bir diğeri de annenin aşırı korumacı veya toleranslı ebeveyn tutumu sergilemesidir. Birlikte geçirilemeyen zamanın telafisi olarak sürekli oyuncaklar alınması çocuk da doyumsuzluğa sebep olur. Tüm boş zamanı çocukla geçirmek için annenin kendini zorlaması da bağımlılık riskini arttırır. Diğer bir taraftan da çocuktan ayrı geçirilen zamanlar annelerde ‘‘Çocuğum üzerinde etkim azalıyor’’ inanışını doğurarak, kontrolcü bir tutumla telafi edilmeye çalışılıyor.

Anne her şeyin yolunda gittiğinden emin olmak için, çocuğun üzerinde hakimiyet kurarak, kurallar ve rutinler konusunda aşırı ısrarcı olabiliyor. Çocuğun mu, annenin ihtiyacı mı? Suçluluk duygusuyla baş ederken anneler öncelikle şu soruyu kendilerine sormaları, ardından çocuklarına karşı benimseyecekleri tutumları düzenlemelidirler. ‘‘Bu yaptığım/ yapacağım kimin ihtiyacı ve ben bunu kimin için, neden yapıyorum?’’ Çoğu zaman anneler özellikle suçlu hissettiklerinde veya çocuğun gelişimiyle ilgili bir şeylerin ters gittiğini gözlemlediklerinde, farkında olmadan bu duyguları hafifletmek için çocukların ihtiyacı olmayan şeyleri yapma eğilimi gösterebilirler.

Oysaki çocuğun ihtiyacı ‘’Yeterince iyi anne’’dir. Yeterince iyi anne, çocuğun ihtiyacı olan temel fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını karşılayıp, ardından geri çekilerek çocuğun kendi kendine karşılaştığı zorluklarla baş edebilmesi için onu cesaretlendiren ve destek olan annedir. Kendi kendine yetebilen çocuklar yetiştirmek için çocuğa alan tanımak ve fırsat vermek gerekir. Çocuğun sürekli mutluymuş gibi davranan bir anne figürü yerine, stresi yaşayan ama bununla baş edebilen bir anneyi görmeye daha çok ihtiyacı vardır. Çünkü bu onlara, daha gerçekçi bir model sunmaktadır. Çocuğun annenin çalışma durumundan etkilenmesi annenin çocukla olan ilişkisine ve çocuğa yönelik tutumlarına bağlıdır. Annesi ve babası tarafından sevilen ve desteklenen çocuk, gelişimi için gerekli olan deneyimleri elde ederek toplumsal bir birey haline gelmektedir.

Kaliteli zaman

Çalışan anneler için, eve döndükten sonraki süreci planlamak karşılaştıkları en büyük zorluklardan biridir. Evde olunan zamanların tamamını çocuğa adayarak, ayrı geçirilen zamanların telafi edileceği düşünülür. Çalışan annenin bu problemleri genelde çalışmak zorunda kalmasından değil çocuklarına zaman ayıramadıkları endişesinden ve çocukları ile geçirdiği zaman içerisinde nasıl ilgileneceklerini bilememelerinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle çalışan annenin çocuğuyla kısa sürede daha nitelikli bir ilişki kurması gerekmektedir. Önemli olan annenin çocuğu ile geçirdiği zamanın uzun ve kısa oluşu değil, çocuğu ile geçirdiği sürenin niteliği ve onunla kurduğu iletişimin türü, annenin çocuğa iyi bir model olması, sevilme ve bağımsızlık ihtiyaçlarını karşılayabilmesidir.

Kaliteli zaman, annenin çocuğun isteklerine göre yapılandırdığı, ebeveynin tüm dış uyaranlardan arınarak, çocuğun yönlendirmesine göre hareket ettiği ve ondan gelen isteklere ve mesajlara karşı duyarlı olduğu bir zaman dilimidir. Bu süre belki on beş dakika belki de saatler olabilir. Burada önemli olan anne çocuk özel zamanının bir rutininin olması ve çocuğa söz verilen zamanda onunla vakit geçirilmesidir. Eğer rutinde değişiklik olacaksa da çocuğa bunun haberini vermek ve uygun bir zamanda telafisini yapmak önemlidir. Eğitim düzeyi yüksek çalışan annelerin çocuklarıyla daha nitelikli zaman geçirdikleri ve çalışan anne çocuklarının daha fazla sosyal davranışlar sergiledikleri ortaya konulmuştur.

Çalışan anne olmanın çocuk için artıları

Araştırma sonuçları gösteriyor ki;

• Çalışan anneler gün içinde evde olmadıklarından çocuklarını sorumluluk almak konusunda cesaretlendirirler. Bu da çocuğun bireyselleşme sürecini olumlu yönde etkiler.

•  Çalışan annelerin çocukları, sosyalleşme konusunda daha girişken bir tutuma sahiptirler.

•  Akademik başarıları daha yüksektir. Kariyer sahibi olma, geleceğe yönelik hedef belirleme ve uygulama konusunda daha heveslidirler.

• Öz bakım becerileri daha iyi gelişmektedir. Özellikle tuvalet eğitimi ve beslenme alanlarında daha hızlı otonomi kazanırlar. Çalışan annelerin zamanı iyi kullanmaları gerektiğinden çocuklarına öz bakımlarıyla ilgili davranışları yapma fırsatını vermelerinin bu sonuçlarda etkili olduğu söylenebilir.

•  Annenin eğitimli olması çocuğun pozitif benlik algısına katkıda bulunduğu gibi, çalışan anne çocukları da yüksek benlik saygısına sahiptirler.

•  Annesi çalışan kız ve erkek çocukları pozitif cinsiyet algısına sahiptirler. Annelerin çalışmasıyla gurur duyarlar ve onu kendilerine model olarak alırlar.

Peki ya babalar?

Annenin çalışmasının bir başka olumlu etkisi de babaların çocuğun bakım ve sorumluluğunu kısmen de olsa almalarıdır. Böylece çocuğun babayla ilişkisi de daha yeterli ve olumlu olabilmektedir. Destekçi bir baba annenin yükünü azaltarak, anne ve çocuk ilişkisinin de daha iyi gelişmesine yardımcı olmaktadır. Bu yüzden babalara düşen en önemli görev, öncelikle eşlerine ihtiyaç duyduğu yardımı sağlamaktır. Anneler tüm işlerin peşinden koşarken, babaların evde oldukları süreyi kendi kişisel ihtiyaçlarına odaklanarak geçirmesi, çocuğun da kadına ve erkeğe yüklenen sorumluluklarla ilgili algısının yanlış şekillenmesine sebep olur. Dolayısıyla babaların da çocuğun bakımıyla ilgili sorumluluk alması, çocuğun her türlü ihtiyacının, anne tarafından karşılanma beklentisini ve bunun sonucunda ortaya çıkabilecek hayal kırıklığını azaltmaktadır. Babaların üzerine düşen diğer sorumluluklar ise; çocukla özel zaman geçirmek, onlarla iletişim kurarken fikirlerine saygı duymak, mümkün olduğunca çocuğun ihtiyacına ve hızına göre hareket etmek ve en önemlisi de sevgi göstermektir. Ailecek geçirilen zamanların yanı sıra, baba ve çocuğa ait özel zamanlar yaratılması, ilişkinin daha güvenli ve doyurucu olması açısından önemlidir. Çalışan anne babaların sosyo-dramatik ve hareketli oyuna katılımları yüksektir. Her ikisi de çalışan ebeveynlerin çocuk yetiştirmede sorumlukları paylaştıkları ve postmodern çağda özellikle babaların çocuklarının bakım ve eğitimleriyle daha fazla ilgilendiklerini belirtmiştir. Dolayısıyla, aile içi rollerin dengeli dağılımı ve babayla olan pozitif paylaşımlar çocuğun; sosyal ortamda özgüvenli bir birey olması, kendini sevmesi ve dış dünyayı keşfetmeye ilgi duyabilmesine katkı sağlayacaktır.

Neler yapılmalı?

Öncelikle her ailenin biricik olduğunu ve herkese uygun yöntemlerin birbirinden farklılık gösterdiğini unutmamak gerekiyor. Başkalarının neler yaptığını gözlemleyip bunları bireysel aile sisteminin içine entegre etmeye çabalamak yerine, her aile öncelikle kendisine neyin iyi geleceğini sormalıdır. İhtiyaçlar belirlendikten sonra, doğru bir öncelik sıralaması yapmak gerekir. Zamanın kısıtlı olduğu durumlarda, önceliği çocuğa vermek gerekir. Diğer işler mutlaka yapılması gerekiyorsa da çocuğu bunlara dahil etmek faydalı olacaktır. (Örneğin, ev işi yapılıyorken çocuğun da yardım etmesi, bu sırada onunla sohbet etmek gibi.) Zor günlerde hissedilen olumsuz duyguları gizlemeye çalışmak, çocuğu rahatlatmadığı gibi ne olduğunu tanımlayamadığı bir belirsizliğin içerisinde bırakacaktır. Bu yüzden, hissedilen duygu neyse paylaşılıp, bu sefer de çocuk annenin o günkü koşullarına eşlik etmeye davet edilebilir. Devam etmenin zor geldiği zamanlarda, destek kaynaklarını belirlemek ve en önemlisi de yardım isteyebilmek çok önemlidir. Son olarak da mutlu bir çocuk yetiştirmek için annelerin kendinden vazgeçmesine gerek yoktur. Unutulmamalıdır ki, anneler; huzurlu, mutlu ve hayattan zevk alan bireyler olduğu sürece, çocuklar da iyi olacaktır.